Karbonhidratlara karşı yağlar ve proteinler: hangisi daha fazla insülin salınımına neden olur?

Cell Metabolism dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, karbonhidratlar, proteinler ve yağlar gibi farklı makro besinlerin insülin salgısını nasıl etkileyebileceği konusunda ışık tutuyor.

Çalışmada, tip 2 diyabetli ve tip 2 diyabetsiz kadavra donörlerden alınan pankreas adacıklarındaki ve kök hücrelerden elde edilen pankreas adacıklarındaki insülin tepkileri incelendi.

Pankreas adacıkları, pankreastaki beta hücreleri de dahil olmak üzere, besinlere yanıt olarak insülin ve glukagon gibi hormonlar üreterek kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesinde önemli bir rol oynayan küçük hücre kümeleridir.

Karbonhidratların kan şekeri düzeyleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu, insülinde artışa yol açtığı, proteinlerin orta düzeyde bir etkiye sahip olduğu, yağların ise minimal ani etkiye sahip olduğu uzun zamandır biliniyor.

Ancak bu çalışma, besinlere yanıt olarak insülin salgılanmasının daha önce düşünülenden daha karmaşık ve kişiye özel olabileceğini öne sürüyor.

Araştırmacılar ilk kez, insan pankreas adacıklarının karbonhidratlara göre proteinlere veya yağlara daha fazla insülin tepkisi gösteren alt gruplarını tespit ettiler.

Pankreas adacıkları üzerinde yapılan laboratuvar çalışmaları doğrudan yaşayan insanlara uygulanamayabilir; ancak sonuçlar, kan şekeri seviyelerini daha iyi kontrol altına almak ve genel sağlık sonuçlarını iyileştirmek için gelecekteki kişiselleştirilmiş beslenme stratejileri açısından önemli sonuçlar doğurabilir.

Her bir makro besinin insülin tepkileri üzerindeki etkisi

British Columbia Üniversitesi'nden araştırmacılar, insan pankreas adacıklarının farklı besinlere yanıt olarak nasıl insülin salgıladığını inceledi.

Araştırmacılar, 2016-2022 yılları arasında, tip 2 diyabetli ve diyabetsiz olmak üzere farklı yaşlardaki 140 ölü donörün pankreas adacıklarını inceledi.

Adacıkları glikoza (karbonhidratlar), aminoasitlere (proteinler) ve yağ asitlerine (yağlar) maruz bırakarak insülin salgılanmasını izlediler.

Araştırmacılar ayrıca insülin üretimi üzerindeki etkilerini anlamak için tip 2 diyabetli ve diyabetsiz donörlerden alınan pankreas hücrelerindeki gen ifadesindeki değişiklikleri analiz ettiler.

Ribonükleik asit (RNA) dizilemesi ve proteomik analizi kullanarak 20.000'den fazla mRNA ve yaklaşık 8.000 protein ölçtüler. Bu, pankreas adacık örneklerinde insülin üretimi ile gen ifadesindeki değişiklikler arasındaki ilişkiyi değerlendirmelerine yardımcı oldu.

Makrobesinler pankreas hücrelerinde benzersiz insülin tepkilerini tetikler

Mevcut anlayışa göre, donör adacıklarının çoğu glikoza karşı en güçlü insülin yanıtını, amino asitlere orta düzeyde yanıtı ve yağ asitlerine düşük düzeyde yanıtı göstermiştir.

Beklendiği üzere, diyabetli olmayan donörlerden alınan adacıklarla karşılaştırıldığında, tip 2 diyabetli donörlerden alınan adacıklarda daha az insülin üreten beta hücresi, yüksek glikoza yanıt olarak gecikmiş bir insülin zirvesi ve genel olarak daha düşük bir glikoz yanıtı vardı.

Sonuçların çoğu tahmin edilebilir olsa da şaşırtıcı sonuçlar da ortaya çıktı.

Donör pankreas adacıklarının yaklaşık %9'u karbonhidratlardan ziyade proteinlere daha güçlü yanıt verirken, %8'i yağlara daha güçlü yanıt verdi.

Proteinlere daha güçlü yanıt veren adacıklar genellikle tip 2 diyabetli donörlerden geliyordu ancak diğerleriyle benzer uzun vadeli kan şekeri seviyelerine (HbA1c ile ölçüldü) sahipti. Ancak, proteinlere verilen bu artan yanıt laboratuvarda daha uzun kültür süreleriyle ilişkilendirildi.

Öte yandan, yağlara daha güçlü yanıt veren adacıklar genellikle daha kötü HbA1c değerlerine sahip donörlerden geliyordu, ancak diğer donörlere benziyorlardı. Araştırmacılar, yağlara verilen bu yanıtın, olgunlaşmamış kök hücre türevi adacıklarda görüldüğü gibi beta hücresi olgunlaşmamışlığıyla ilişkili olabileceğini düşünüyorlar.

Varyasyonun kaynağını araştırmak için, donör özelliklerini karşılaştırdılar ve vücut kitle indeksi (VKİ) veya yaşta hiçbir fark bulamadılar. Ancak, insülin tepkilerinde cinsiyet farklılıkları gözlemlediler.

Özellikle, erkeklerle karşılaştırıldığında, kadın donörlerden alınan adacıklar orta düzeyde glikoz maruziyetine yanıt olarak daha az insülin salgıladılar; bu da hücrelerinin insülin üretmede daha az etkili olduğu anlamına geliyor.

Bu durum diyabette bilinen cinsiyet farklılıklarıyla ilişkili olabilir ancak bunun nedenleri henüz belirlenememiştir.

Sonuçlar yaşayan insanlara nasıl uygulanabilir?

Yaşayan insanlar için potansiyel önemi tartışırken, çalışmaya dahil olmayan bir hekim ve The Obesity Code ve The Diabetes Code'un çok satan yazarı Dr. Jason Fung şunları kaydetti: "Ölen donörlerin genel nüfusu temsil ettiği düşünülüyor. Bu makul bir varsayım, ancak mutlaka doğru değil."

Çalışmaya dahil olmayan, RUSH Üniversitesi Sağlıklı Yaşlanma RUSH Enstitüsü'nde doçent ve hekim-bilim insanı olan Dr. Thomas M. Holland ise daha ayrıntılı bilgi verdi.

MNT'ye verdiği demeçte, "Ölen donörlerden alınan adacıklar üzerinde yapılan çalışmanın sonuçları, farklı makro besinlere yanıt olarak insülin üretimine ilişkin gerçekten değerli bilgiler sunuyor [ancak] bu sonuçları doğrudan yaşayan insanlara aktarmanın sınırlamaları var" dedi.

Canlı organizmaların iç ortamı, kan akışı, sinyalleme için hormon seviyeleri ve sinir sistemi etkileşimleri gibi faktörler dahil olmak üzere insülin tepkilerini etkileyebilir ve beta adacıklarının "izole" ortamından farklı olabilir. Çalışma bireyler arasındaki değişkenliği vurgulasa da, yaşayan insanlar insülin tepkilerimizi daha da düzenleyebilecek yaşam tarzı, diyet, stres ve fiziksel aktivite gibi ek etkiler yaşarlar.

"Ayrıca, ölen donörler, özellikle pankreas fonksiyonunu etkileyebilecek altta yatan hastalıkları varsa, sağlıklı nüfusu tam olarak temsil etmeyebilirler" diye belirtti.

Çalışmanın yazarları ayrıca organ bağışçılarında tip 2 diyabet tanısının doğrulanmamış olması ve bulgularını doğrulayacak herhangi bir insan klinik çalışmasının olmaması gibi sonuçlarının uygulanmasında sınırlamalar olduğunu da kabul ettiler.

Bunun uygulayıcı hekimler ve toplum açısından ne gibi etkileri var?

Çalışmaya dahil olmayan, kayıtlı diyetisyen, sertifikalı diyabet bakımı ve eğitim uzmanı ve The Plant Strong Dietitian'ın sahibi olan Sheri Gou, RDN, CDCES, "Bu çalışmanın sonuçları, diyabetin tedavisinde daha kişiselleştirilmiş bir diyet planı olasılığını açıyor" dedi.

Fung ayrıca bu çalışmanın bulgularının beslenme tercihleri açısından önemli çıkarımlar doğurabileceğini vurguladı.

"İnsülin kilo alımına neden olabilir ve çoğu insan için rafine karbonhidrat alımını azaltmak insülin seviyelerini düşürmenin ve kilo kaybını sağlamanın çok iyi bir yoludur. Ancak bazı insanlar için düşük yağlı bir diyet daha etkili olabilir," diye açıkladı.

Öte yandan çalışma yazarları, bulgularına dayanarak protein açısından zengin diyetlerin tip 2 diyabetli kişiler için faydalı olabileceğini öne sürdüler. Ancak daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladılar.

Holland, "Sonuç olarak, geleneksel diyabet diyetleri, özellikle rafine tahıllar ve şekerden gelen glikoz ve insülin salgılanması arasındaki iyi bilinen bağlantıya dayalı karbonhidrat kontrolüne odaklanır" dedi, ancak bu çalışma, farklı makro besinlere verilen bireysel insülin tepkilerine dayalı bireyselleştirilmiş yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu öne sürüyor.

Fung, "Çalışmanın da gösterdiği gibi, fark büyük ölçüde genetik olarak belirleniyor" dedi.

Gou, bu noktada şunları söyledi: "Gelecekte, bir doktorun bir bireyin insülin tepkisine göre en iyi makro besin oranını belirlemek için kullanabileceği genetik testler olabilir."

Bu arada Holland, insanlara ayarlamalar yapmaya açık bir zihinle güncel diyet önerilerini takip etmelerini tavsiye ediyor. Sağlıklı kan şekeri seviyeleri ve optimum sağlık için benzersiz ihtiyaçlarınızı en iyi şekilde destekleyen diyet kalıplarını ve yaşam tarzı değişikliklerini belirlemek için birincil bakım doktorunuz veya kayıtlı diyetisyeninizle yakın bir şekilde çalışın.